Connect with us

Aile

Bilimsel Araştırmalara Göre Evlilikleri Uzatan 6 Taktik

Published

on

Boşanma oranlarının her yıl daha fazla arttığı bir dünyada yaşadığımızı düşünürsek, büyük nimet sayabileceğimiz 20-30 hatta bir ömürlük evlilikler bizler için zor gibi görünüyor. E ne yapalım evlenmeyelim mi? Hayır tabii ki evlenin (hoş yapı gereği evlenmemesi gerekenler de var) hatta evlenmek isteyenler bu nedenle vazgeçmesinler diye üniversitelerin araştırmalarını biraraya getirdik.

Ucuz bir düğün 

Prens ve prenses gibi bir kraliyet düğünü ile evlenmek ne güzel olurdu değil mi? Ama gelin görün ki araştırmalar öyle demiyor. Emory Üniversitesi’nin araştırmasına göre düğünü 10 bin – 20 bin arasında yapanların evliliği 20 binden daha fazla yapanlara göre çok daha uzun sürüyor. Pahalı düğün yapanların boşanma oranı normal düğünün 3 katı.

Online bir sitede tanışmak

En sevdiği insanları internetten bulmuş biri olarak sosyal medyanın gücüne zaten inanıyordum,  pnas.org’un araştırmasının mutlu ettiği kişilerden biriyim. Bu makaleye göre sosyal medya aracılığıyla sevgili eş bulanların boşanma oranı düşük mutluluk oranı yüksek. http://www.pnas.org/content/110/25/10135.short

Ama hayata sosyal medyada devam etme!

Okey’de yeni sevgili bulanlar okuyor mu bu yazıyı? Boston Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre evlendikten sonra boşanma nedenlerinin başında Facebook ve diğer sosyal medya siteleri geliyor. E bizim dedelerin amcaların bile koşuşturmalarını görünce bu durum anlaşılır geliyor tabii.

Birlikte film izleyin, ikinizin de hoşuna giden şeyleri yapın.

Amerikan Psikoloji Derneği’nin internet sitesinde yayınlanan bir makaleye göre (http://psycnet.apa.org/journals/ccp/81/6/949/ ) düzenli film izleyenler düzenli bir ilişkiye sahip oluyor. Filmlerden önce ve sonra yapılan konuşmalar film araştırmaları ve birlikte eğlenceli vakit geçirmek de ilişkiyi canlı tutan değerlerden bazıları.

Anlattığı abuk da olsa eşinize cevap vermek.

Ünlü psikolog John Gottman’ın çalışmalarına göre siz iş yaparken ya da çok önemli yazı okurken ortaya atlayan ve size 3 yıllık eski video izleten eş sadece ilgi istemiyor, sizden bu konuda yorum da istiyor. Bunu yapmayan 10 çiftten 3’ü boşanmış.

“Biz” demeyi öğrenin

California Üniversitesi’nin yapmış olduğu araştırmaya göre tekil şahısları kullanmak ilişkileri zedeliyor ve mutsuz evliliklere yol açıyor.  Özellikle kavgaların sonlandırılmasında “Biz” önemli bir rol oynuyor. (makale için http://newscenter.berkeley.edu/2010/01/27/couple_we_ness/ )

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aile

Ergenlik Döneminde Çocuğunuza Yaklaşımda Yeni Yöntemler

Published

on

By

Ergenlik Dönemi
Teen girl showing stop gesture to angry mother while sitting on sofa at home.Problems in family concept.

Ergenlik dönemi, genellikle 12-18 yaş arasındaki çocukların fiziksel ve duygusal süreçlerin yaşandığı, üreme fonksiyonlarının kazanıldığı ve çoğunlukla duygusal dalgalanmaların yaşandığı bir dönemdir. Bu süreçte birçok ebeveyn ne yapacağını bilmediği için çocuğunu anlamaya çalışırken kimi zamanda tartışma haline girebiliyor. Ancak bu süreçte anne ve babanın çocuğa karşı hoşgörülü davranması en önemli etken rolü oluşturuyor. Bu kapsamda Eğitim Danışmanı ve Öğrenci Koçu Murat Karcıoğlu, bu dönemi çocuklukla yetişkinlik arasında çocuğun kendisini keşfetmesinde ve becerilerini ortaya çıkarmasındaki “Altın Çağ” olarak tanımlıyor.

Toplum içindeki yaygın düşüncenin aksine ergenliğin; şımarıklık, tembellik, asilik, dürtüsellik, saldırganlık, sıkılganlık, sakarlık, duygusallık gibi olumsuz etiketlemelere ve basit cevaplara indirgenemeyecek kadar nörolojik ve fizyolojik bir durum olduğunu vurgulayan Eğitim Danışmanı ve Öğrenci Koçu Murat Karcıoğlu, bu dönemde ebeveynlere farkındalıklarını artırarak empati yapmalarını sağlayacak önemli ipuçları verdi.

‘’Çocuğunuzu kendi geçmişinizle yargılamayın”

Ebeveynlerin çocuklarını kontrol etme arzusunun altında yatan “sevgi” ve “korku” olduğunu dile getiren Murat Karcıoğlu, bazen de ebeveynlerin kusurlu geçmişlerini düzeltmek için çocuklarını ikinci bir fırsat olarak gördüklerini vurguluyor. Bu yüzden çocuğun yaptığı bir doğru ya da yanlışı kendi geçmişleri ile karşılaştırmaması gerektiğinin altını çizen Murat Karcıoğlu, ‘’Her bireyin kendine özgü kişisel özellikleri var. Bu yüzden ebeveynlerin yaptığı en büyük hata çocuklarını kendilerine benzetmeye çalışmalarıdır. Ancak çocuk okulda, sosyal hayatında, izlediği bir filmde bile gördüğü karakteri kendine örnek alabilir. Ya da kişisel özellikleri anne ve babayla aynı olmayabilir. Bu yüzden çocuğun yanlış bir şey yapması ya da söylemesi ebeveynleri korkuya sürüklüyor. Çocukları geçmişi onarabileceğiniz zaman makinesi olarak görülmemesi gerekiyor. Yalnızca çocuklarınızın kendisini onarmalarına olanak sağlayacak ortamları çocuğa sunmak gerekiyor’’ dedi. 

‘’Söylemlerinizde Seçici Olun”

Sen özelsin, mükemmelsin, biriciksin, her şeyi başarabilirsin gibi temeli bir şeye dayanmayan egosu şişirilerek büyütülen çocuklar herhangi bir güçlükle karşılaştıklarında ve tek başına mücadele etmek zorunda kaldıklarında kendilerine olan öz saygılarını yitirme potansiyeli gösterebiliyor. Temeli olmayan özsaygı; çalışkanlığa değil, tembelliğe teşvik edebiliyor. Çocuklarınıza öğüt vermek yerine doğabilecek olası neticeleri zihninde canlandırmasını sağlamak ve sabırlı olmak önemli. Söylemek istediklerinizi, açık, net, anlaşılır bir şekilde ifade edin. Sadece olumlu etiketlemeler değil olumsuz kelimeler için de aynı şey geçerli. Olumsuz etiketlemeler çocuğun özgüvenini zedeleyebiliyor. Sorumluluk almadaki isteklerini, kendilerine olan inançlarına ise hasar verebiliyor.

‘’Sonuca Değil; Sürece Odaklanın!’’

Çocuğunuzun, sonuca odaklanıp başarısını övmek yerine sürece odaklanıp çabasını takdir edin. Ölçü olarak sonuçlara değil; çözüm yolunu dikkate alın. Aksi hâlde yaşanılan akademik veya sosyal bir başarısızlık çocuğun kendisine dönük olumsuz bir yargı oluşturmasına ve utanç duymasına neden olur.

‘’Dijitalleşmeyi Engellemeyin, Sınırlandırın’’

İnterneti ve mobil araçları kız çocukları daha çok mesajlaşırken, erkek çocukla ise oyun oynarken kullandıkları görülüyor. Kız çocukları, mesajlaşarak sosyalleşirken iletişim becerilerini geliştiriyor. Erkek çocukları için de nitelikli oyunların zekayı geliştirme katkısı bilimsel bir gerçek. Burada önemli olan çocuğun teknoloji ile ilişkisinin sorumluluklarını yerine getirmesini engellemeyecek, uyku problemlerinin doğmasına sebebiyet vermeyecek yani bağımlılığı doğurmayacak şekilde sınırlandırarak, aile gözetiminde güvenli bir şekilde sağlanması ve çocuğun bu konuda bilinçlendirilmesi gerekir. 


‘’Ödül ve Ceza Vermeyin’’

Ödül de ceza da kısa vadeli, işe yaramayan yöntemler arasında yer alır.. Her ikise de kalıcı bir beceri kazandırmada ve sorumluluk almada yetersiz kalır. Çocukların olumsuz tutum ve davranışları sırf kendilerini kötü hissetmesinler diye görmezden gelinmemeli lakin bunun yöntemi de ceza olmamalıdır. Çocuklar, elbette zorluklarla karşılaşmalı, seçimlerinin sonucuna katlanmalıdır. Bunun bedeli de ceza değil, sorumluluktur. Hele de ceza adı altında okul içi veya okul dışında ebeveynler hatta öğretmenler tarafından verilen soru çözümleri, yazma ödevleri, kitap okuma gibi vazifeler çocuğun okumaya, yazmaya, öğrenmeye karşı olumsuz direnç geliştirmesine neden olacağını unutmayınız. Çocuğunuzu ödüllendirmek istiyorsanız da ona sorumluluk vererek ödüllendirin. Çünkü çocuklar da yetişkinler gibi konforlu alanı terk etmek istemezler. Bu yüzdendir ki karşılaştıkları güçlükleri kendilerini geliştirmeleri için sunulmuş bir fırsat olarak görmek yerine öğrenilmiş çaresizliğin ardına saklanırlar. Onlara sorumluluk vererek konforlu alanı terk etmelerine, atalet duygusunu yenmelerine, harekete geçmelerine imkan sağlamış oluruz. 

‘’Çocuğu Anlamak için Empati Yapmak Şart’’

İçerisinde “ ama “ bağlacının geçtiği cümleler kurmaktan kaçının. Çünkü ama kendisinden önceki olumlu yargıyı yok ederek çocuğun gözünde söylediklerinizin önemini yitirmesine neden olur. “Neden?” gibi sorulardan ve iletişimdeki olumsuz dil kalıplarından olan “sen dili”ni tercih etmekten kaçının. Bunlar yargılayıcı bir dil içermekte olup bu sorulara ergenin vereceği cevapta savunma mekanizması devreye girer. Konuşmanın gidişatı uzlaşmadan çok, çatışma yönüne doğru kayar. Amacınız; çocuğunuz gerçekleştirdiği olumsuz durum, olay veya eylemler karşısında bunun altında yatanın ne olduğunu anlamak yani büyük resmi görmek olmalıdır. Yargılamak yerine bütün duyularınızı; gözlerinizi, kulaklarınızı, beyninizi ve içgüdülerinizi onu anlamak için onunla empati kurarak kullanın. 

‘’Rahat Bırakın’’

Çocuğunuz odasının kapısını kilitliyorsa, sessizce telefonda konuşuyorsa, odasında bir şeyler saklıyorsa, telefonuna kilit koyuyorsa, ağzından cımbızla laf alıyorsanız  belki de nedeni kendisini sizin tarafınızdan aşağılanmış hissetmesindendir. Gençler; cezalandırılmaktan, yargılanmaktan, onaylanmamaktan, anlaşılmamaktan, dinlenmemekten, kısıtlanmaktan korktukları için bu dönemde ebeveynleri ile olan ilişkileri zayıflar, bağları zedelenir. Evde esen ılık rüzgarların fırtınaya dönüşmemesi için odasını güvenilir bir liman olarak görür. Orada kendisini özgür hisseder. Bu yüzdendir de ergen çocuklar odalarını başkalarıyla paylaşmaktan hoşnut olmazlar. Çocuğunuz güvenini kazanamadığınızda onun gözünde sevgi gösterileriniz sahte kalacaktır. İlişkilerin kuvvetlenmesi için onunla sağlıklı bir iletişim kurmanız, aile ritüelleri oluşturmanız ve güvenini kazanmanız sosyal alanda da büyük önem taşıyor.

Continue Reading

Aile

Doğru Partneri Bulmak Maaşın İki Katına Çıkmasından Daha Mutlu Edici Olabilir Mi?

Published

on

By

İngiltere’de London School of Economics‘in yaptığı yeni bir araştırma, insanların ruh sağlığının yerinde olması ve bir partnerinin bulunmasının, maaşlarının iki katına çıkmasından daha büyük bir mutluluğa neden olduğunu ortaya koydu.

200 bin kişiyle yapılan araştırmaya göre insanlara en büyük darbeyi depresyon ve kaygı vuruyor.

Bir ilişkide olmak ise mutluluğun yükselmesini sağlayan en belirgin etmen olarak ortaya çıkıyor.

Mutluluk seviyesinin 1’den 10’a kadar derecelendirildiği araştırmada birinin maaşının iki katına çıkmasının mutluluğunda 0.2’den daha az bir değişikliğin olmasına yol açtığı görüldü.

Araştırmacılar, bu durumu, birinin maaşının kendini nasıl etkilediğinden çok diğerleriyle kıyaslandığında ne pozisyonda olduğunu önemli bulmasıyla açıklıyor.

Yeni bir ilişkiye başlamak, mutluluğun 0.6 artmasını sağlarken, partnerlerden ayrılık ya da partnerin kaybedilmesi de negatif olarak aynı etkiyi yaratıyor.

‘DEVLET ESENLİĞE ODAKLANMALI’

Depresyon ve kaygının yanı sıra işsizlik de mutsuzluğun 0.7 artmasına yol açan etmenlerden.

Raporu yazan araştırmacılardan Prof. Richard Layard, bu bulguların devletin vatandaşlarının mutluluğu üzerinde oynaması gereken rol üzerine yeni bir açılım sağladığını söylüyor.

Layard’a göre devlet vatandaşlarının zenginliğini değil esenliğini artırmaya odaklanmalı:

“Geçmişte devlet başarılı bir şekilde yoksulluk, işsizlik, eğitim ve fiziksel sağlık konuları üzerinde uğraştı. Ama aynı şekilde aile içi şiddet, alkolizm, depresyon, kaygı yaratan koşullar, yabancılaşmış gençlik, sınav deliliği ve diğer konular da önem taşıyor. Bu meseleler merkeze oturtulmalı.”

BBC

Continue Reading

Çok Paylaşılanlar

Hayatı Yaşa, 2015 yılından beri takipçilerine daha iyi bir hayat için öneriler sunan, aksiyona geçmelerini sağlayan ve hayatlarını güzelleştiren bir oluşumdur.